Kapadokya Gezimiz

Bir doğa harikası olan ve eşi benzeri olmayan Kapadokya yolculuğumuzu bu sene de gerçekleştirmiş bulunduk. Cuma gecesi sıhhiyeden saat 12 de yola koyulduk, giderken gölbaşından Sedayı da almayı unutmadık. Yolculuğumuz pastalar, börekler, kurabiyeler ve yanında içilen sıcacık mis kokulu sallama çayla zenginleşti. Karnımızı doyurduktan sonra yavaş yavaş uyuklamaya başladık ve sabah 5 sularında Kapadokyaya varmıştık. Rotamızda ki ilk durak Uç Hisar’dan güneşin doğuşunu Ihlara Vadisi üzerinde yakalamaktı. Havanın soğukluğuna aldırmadan ceketlerimizi giydik, makinelerimizi aldık ve güneşin doğmasını umut ettiğimiz yere pusuya yattık ve öyle de oldu. Bu sefer güneşi doğru yerde yakalamıştık :) . Uzun bir bekleyişten sonra güneş bize ufak ufak gülümserken rengarenk hafif hafif yükselen balonları da fotoğraflarımıza dahil ettik. Gün doğumu çekimlerimizi gerçekleştirdikten sonra ilk hedefimiz donmuş vücudumuzu ısıtmak için bir çay ocağı bulmaktı. İçilen çay ve yapılan güzel muhabbetlerden sonra çizilen rotamıza devam etmek için yollara koyulduk. Vadiler arasında mekik dokurken güvercin vadisinde ki manzaranın güzelliğine kapılmış olacak ki bir arkadaşımız fotoğraf çantasını çekim yerinde unuttu ve tabi koşa koşa gidip aldık. Yolculuğumuz sırasında demir atlı öncüler ( Uğurcan ve Göksel) tarafından rotamız hakkında telsiz ile bilgilendirildik. Yolculuk sırasında her bulduğumuz çay ocağında çay içmeyi de ihmal etmedik. Gezinin en güzel anlarından birisi ise tabi ki de şarap kısmıydı. Açık söyleyebilirim ki kapadokyaya gitmemin başlıca sebebi şaraptır :) . Gezinin ortasında çok sevdiğimiz eski başkanımız Deniz bize katıldı ve gezimiz daha bir neşeli oldu. Zelve müzesini gezdikten sonra orada bulunan güzel bir kafeye oturduk ve Türk kahvelerimizi sipariş ettik. Doya doya içtiğimiz Türk kahvelerini tatlı muhabbetlerimizle zenginleştirdik. Bir sonra ki rotamız Avanosdu. Avanos da ChezGalip e gittik. Burası çanak çömlek atölyesiydi ve bizi şaşkına çeviren şey ise: her uyruktan bir çalışanı bünyesinde barındırmasıydı. Biz içeri girer girmez hepimizi -45 kişiyi- oturttular ve çay , elma çayı ve ŞARAP ikramları başladı. Bu sırada ustanın toprakla sanatı buluşturmasına tanık olduk o da yetmedi biz de yapmayı denedik ama beceremedik :) . Biz de yapabildiğimiz en iyi şeyi yaptık ve bu süreçte ki her anı fotoğrafladık. Ankaraya dönmeden önce şöförümüzün tavsiyesi üzerine Hacı Bektaşi Veli ye uğradık ama kapıları açık bulamadık biz de hemen oracıkta aç karnımızı doyurduk ve Ankara yollarına düştük.Bu güzel geziyi kısaca özetlemek gerekirse. Kapadokya halkının fotoğrafçılar ile arası oldukça iyiydi bize de çok nazik davrandılar, model olmaktan hiç çekinmediler. Bunu dünyanın dört bir yanından gelen turistlere bağlıyorum :). Vadiler arasında mekik dokuduk, grubumuzda ki insanları model yaptık, aksesuarlarla süsledik ve Kapadokya’yı daha bir güzel hale getirdik.

Bu yazı Blog kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.