“Efsaneleşen Geziler Episode 2″ olarak yaptığımız bu geziye son dakika kararı ile yancı olarak katılan ben bu yazıyı nasıl yazsam diye düşündüm. Çünkü Tuz Gölü’nü, güneşi ve yansımaları daha araba içinde gördüğümüzde verdiğimiz tepkileri şu an duysanız gülmekten ölürsünüz.Neyse canım şimdi başından itibaren özetleyeyim.
Öğleden sonra saat 14.00 gibi çıkıp saat 15.30 gibi vardığımız yolculuğumuzda öncelikle hem arabasını bu yüce hizmete açtığı için hem de bize kaptanlık yaptığı içn Tahsin’e teşekkürle başlayayım. Fotoğrafçılığının yanında şöförlüğünü de kanıtlamış oldu bize. :)
Gölü yolun sağında gördüğümüz andan itibaren şaşkınlıkla hayranlığın bir arada ifadesi olan “ohaaaa” nidâları arabanın içini doldurdu. Gölün kıyısına yapılmış küçük tesislerden ilkini görüp hemen içeriye daldık. Makinalarını kapan Göksel, Uğurcan ve Tahsin hemen göle koştu. Orda bisikletleri ile gelen ODTÜ’lü birkaç arkadaşla hemen muhabbete başladık ve Uğurcan yüzsüzlüğü had safhaya çıkarıp bisikletle bir tur atmayı bile başardı. Bu arada ben de hayatımın ilklerinden birini yaparak ilk defa bir Canon maikne kullanıp (Uğurcan’ın Canon’u) onu çektim. Işık, yansıma, gökyüzü mükemmeldi. Büyük fedakârlık yaparak diğer yancı Hande ve ben çıplak ayakla girdik göle ve başarısız birkaç modellik denemsinde de bulunduk. :) Bu arada hiç bir planı olmadan geziye dahil olan Hande hayatının belki de en güzel çılgınlıklarından birini yaptı.
Sonuç olarak ODTÜ’lü arkadaşların modelliği ve verdikleri faydalı bilgiler ve yarım saatte bir daha hiç bir zaman göremeyeceğimiz sayıda güzel fotoğrafla çekimi sonlandırdık. Haa ıslanmış ayaklar ve paçaları da saymamız lazım. Çıplak ayakla göl içinde dolaşmak ise çok daha zordu çünkü tuz kristalleri insanın ayağına çok feci batıyorlar. Ama tüm trickleri ODTÜ’lü tecrübelerden aldık.(Onlar daha evvel birkaç defa gelmişlerdi oraya.)
Gölden çıkıp ıslak ayaklarla hemen arabamızı bıraktığımız tesise koştuk. Ayaklarımızı yıkayıp hemen tesisin içine girdik. Tesis dediğime bakmayın aslında küçük bir yol kenarı kahvesi şeklinde biryerdi burası. Başında Birol abi vardı. Bizi hemen misafir etti içeriye ve sobasını bizim üşüyen ayaklarımızın emrine amade kıldı. Birde sıcak çayını içtik. Suya girerken ayaklarını çıkaran Hande ve ben nispeten daha rahatken suyun içinde bisiklete binerken hendeğe batan Uğurcan’ın durumu çok feciydi.
Birol Abi bizi tekrar gelmek için davet etti. Numarasını aldık hemen daha sonraki organizasyonlar için. Zaten göl üstünde “Abi, bunda hazırlıksızdık. Birdaha gelelim buraya.” şeklinde herkesin onay verdiği cümle birkaç defa kurldu. Ayakları nispeten kurutup içimizi ıstıp yola çıkarken aldığımız birkaç yiyeceği atıştırdıktan sonra yola koyulduk. Bu arada Birol Abi’nin terliklerine çöken Tahsin gezinin unutulmazlarından birine imza atarak kendini Kara Listeye sokmayı başardı. :)
Yolda Uğurcan’nın yıldız fotoğrafı çekmek istemesi üzerine durduk. Göksel Nikon’u ile başarılı olamayınca biraz kıskanıp Uğurcan’ın fotoğraflarını sabote etse de Uğurcan başarılı sonuçlar elde etti. Yolda Tahsin’in “Harbiden Karışık Cd”si ile de keyifli bir yolculuktan sonra saat 19.00′da Ankara’daydık.
Gezi mükemmeldi ve belki de mükemmelliği spontaneliğinde planlanmamasındaydı. Ve 30-40 dakikaya sığan mükemmel bir fotoğraf keyfiydi. Kaatılanlara ve Tahsin’e tekrar tekrar teşekkürler…
![]() |
tuz gölü |