Eymir Gezisi

Her yıl bir efsaneye dönmüş çekim gezilerimizden Eymir Gölü gezisine dair birşeyler yaz dendiğinde aslında çok  düşündüm “Ne yazabilirm ki?” diye ama sadece olanlardan bahsedeceğim şimdi.

Daha önce buraya yaptığımız geziye katılmamış biri olarak aslında pek yorum yapma şansım yok. Zaten bazı nedenlerden dolayı geziye son anda dahil oldum. Ancak o sabah meraktan da olsa gerek dayanamadım ve Mehmet Hoca tarafından Eymir’in bu kadar ısrarla önerilmesini de anlayacak olmanın verdiği gazla herşeyi bırakıp sabah buluşma yerine gittim.

Gezi organizasyonuna hem görevim gereği hem de o geziye katılacağım belli olmadığı için dahil olmamıştım. Sadece buluşma yerini ve nasıl gidebileceğimize dair basit fikirlerim vardı. Düşünülen güzergah TRT Oran binası civarındaki kapısından ODTÜ’nün Eymir Tesisleri’ne girmekti. Ancak sabah işler hiç de planlandığı gibi olmadı. Kızılay’daki buluşma saatini Eyimir’de anlayan Mehmet Hoca’nın birde sabah güzergaha (biraz da haklı bir gerekçeyle) müdahale etmesi sonucu buluşma yeri anlamsızlaştı. Oran dolmuşları ile Gölbaşı kapısına gitmemiz gerekti ve bu konuda öğrenci olarak elimizde tek imkanımız Oran dolmuşçularından birini elimizden geldiğince düşük bir meblağa ikna ederek Gölbaşı kapısına götürmek kaldı. Ayrıca bu organizasyon bozukluğunun bir diğer sebebi de acemi olan “Gezi Ekibi”ydi. Buluşma yerine de en son gelen onlardı. Bu onlar için umarım öğretici bir gezi de olmuştur bu açıdan.(Tek tek isim verip rencide etmeyeceğim onları. Onlar güzel insanlar. :)) ) Düşünülmeyen ya da önemsenmeyen bir ayrıntının tüm gezi seyrinde nasıl değişikliklere yol açtığını daha önceki tecrübelerimizden bilsek de bu gibi konularda biraz “adam sendeci” yaklaşımı olan bir halkın çocukları olduğumuzu da her zaman gösterdik topluluk olarak. :) Halkımızın bu özgün geleneğini bu gezide de reddetmedik. :)

Dolmuşçulardan birini ikna etmek görevini Musa ile ben aldık ve diğer arkadaşların da duygu sömürüsü yapan bakışları ile ancak fiyatı kişi başı 4TL ye düşürdük. Ama Gölbaşı kapısından gireceğimiz için daha evvelden Mehmet Hoca’nın konuştuğu kapı görevlileriyle sorun yaşamayacaktık. Kapıdan geçtikten sonra pek uzun olmayan bir yürüyüşten sonra Eymir içindeki buluşma yerine vardık.

Ancak kapıdan girdikten sonra Mehmet Hoca’nın ısrarını iyi anlıyordum. Hem burası Ankara’nın temel özelliklerinden biri olan “bozkır ortasında cennet gibi vahalar barındırma” özelliğine birebir uyuyor, ayrıca değerlendirilebilirse de fotoğraf için güzel malzemeler sunuyor. Tabi ki bir Yedigöller (Efsane Gezilerden) ya da Abant ambiansını bu bozkır gölünde yakalamak zor ama kısa mesafede bozkırın ortasında güzel bir yer.

Mehmet Hoca her zaman olduğu gibi “gölde ne gibi fotoğraflar çekilebilir” pratik dersine başladı. Hemen “Şunu çek.”, “Bunu yakala.” gibi komutları yağdırmaya başladı. Bu tür çekime ilk defa yada çok az çıkmış arkadaşlar da hemen komutları yerine getiriyordu.

Göl kenarında bayağı çok fotoğraf çekimi denedik. Yaklaşık 2,5-3 saat boyunca… Ancak hem havanın beklenmeyen şekildeki serinliği, hem göldeki metan gazı çıkışı bizi bir yerlere sığınmaya itti. Biz göl kenarında çekim yaparken grubun en sivri iki üyesi Uğurcan ve Göksel ile kendilerini onlara uymaktan alamayan diğer iki üyesi Tahsin ve Pelin bir sandal kiralayıp bize bir süre su üzerinden eşilk ettiler. Ancak grup artık kokuya ve soğuğa dayanamaz bir biçimde biryerler aramaya başladı. Birşeyler de yiyebileceğimiz bir büfe tarzı yere konuçlandık. Bizimle birlikte orada bir bisiklet takımı da birşeyler yiyordu. Genel olarak köfte ve gözleme seçilirken arada sucuk ekmek ve gölden çıkarılan uskumruyu da tercih eden oldu. Yemekerimizi beklerken ve geldikten sonra sohbetimize devam ettik.

Yemek sonrasında artık karar verilmiş, Kızılay’a gitmek için yola çıkılmıştı. Ancak daha önce geldiği için güvendiğim Musa’nın gelirken sorduğum soruyu anlamayarak “evet“ cevabını tereddütsüzce yapıştırması işi yine yokuşa sürdü. Bu cevap nedeniyle dolmuşçunun telefonunu almamıştık. İş yine arabası olan arkadaşlara düştü. Arkadaşlar bir boş Gölbaşı dolmuşunu kapıya yönlendirme görevini üstlendiler. Tahsin, Göksel ve Musa bu tayfadaydı diye hatırlıyorum. Uğurcan ve benim dışımda tüm “Gezi Ekibi” de Pelin’in otomobiliyle Oran’a kadar geldik. “Gezi Ekibi”nin birşeylerin yanlış gittiğini yolda farketmesi çok didaktik olsa da güzel bir andı. :) Bu tecrübenin onlar için önemli olduğunu onlar da kavradılar. Hatta eğitimleri için bir HÜFOT gezi simülatörü isteyecek kadar tecrübeye önem verir oldular. :)

Kızılay’da ise Fulya’nın önerisiyle Nedjima’da oturmayı tercih ettik. :) Herkes birşeyler içerken hem toplulukla ilgili bazı pratik kararlar alındı hem de şaka sınırımızı zorlayarak her gezi sonrası yaptığımız geleneksel işlerden biri olan “Anket Defteri” (ilk facebook) doldurma ve insanların gizli sırlarını aşikâr etme eğlencemizi de yaparak dağıldık. Aslında ben işlerim gereği erken ayrıldım arkadaşlardan ancak onların da pek fazla kaldıklarını düşünmüyorum orada.

Bu kadar uzun sözün kısası enteresan, eğlenceli ve benim açımdan hem fotoğrafa hem de Ankara’ya dair çok şey öğrendiğim gezilerden biri oldu. Tipik bir HÜFOT gezisiydi benim için…

Mehmet Kemal GÜMÜŞ

3 Ekim 2010

Bu yazı Blog kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Eymir Gezisi için 1 cevap

  1. hufot der ki:

    yazi super olmus, her etkinlik sonrasi boyle yazilar koyalim, cok hos gercekten.

Bir Cevap Yazın